Manyak mıyım neyim bilmiyorum; sürekli kendi kendime kurallar koyup kendimi bu kurallara uymaya zorluyorum. Her gün 15 dk dans et, yok her gün kızına resim yap, yok her gün en az 1 saat erken kalk... Yok işte, yazamadım dün. Akşam eve girdiğimde saat yine 7yi geçmişti; E tüm gün yollarda olmanın yorgunluğu da eklenince kuzuyu uyuttuktan sonra benim de pilim bitti tabi. Bir de sabahın köründe sırf akşama hazır olsun diye çalıştırdığım bulaşık makinesinin boşaltılmadığını, kirli tabakların lavaboya bırakıldığını, evde bir sürü yemek varken hem pilav hem makarna pişirilip koca koca tencerelerin leş gibi ocak üzerinde bırakıldığını görünce "yat zıbar" dedim kendime.
Bugün de sabahtan beri yollardayım. Bari dedim arabada geçen zamanı değerlendireyim ama midem bulanıyor şu an. O yüzden hadi bayyy...
28 Ocak 2016 Perşembe
26 Ocak 2016 Salı
Yine Trafik
An itibariyle eve gireli sadece 20 dakika oldu. Ankara'yı bırakıp kaçmamın en büyük sebebi trafik işteki 2. günümde İzmir'de de beni buldu. Üstelik sabah evden çıkarken de büyük yaygara kopardı kuzulum. Muhtemelen dünkü erken çıkışı bir seferlik sanan kuzu, durumun ciddiyetinin farkına vardı ve tüm silahlarını kullandı. Evden çıktıktan 1 saat sonra aradığımda hala ağlıyordu. Servisi kaçırıp babam yarafından taksiyle bırakıldı okula. Öğretmenini arayıp destek rica ettim, elinden geleni yapacağını söyledi. Akşam servisle geldikten sonra telefonda konuşurken biraz mızmızdı; kapıyı çaldığımda "annem geldi" diye sevinçle bağırarak açtı; bozulan kapı koluna abartılı bir sevinçle güldü. Karşı komşunun misafir gelen torunuyla tanışmıştı dün ve bugün için bize çağırmaya karar vermiştik. Bugün geç olduğundan yarın için davet etmek amacıyla kapılarını çaldık ve daha biz bir şey demeden onlar "gel oynayın birlikte" diyince bizimki ardına bakmadan girdi resmen. Böylece ben de benim düşündüğüm kadar çok özlemediğini düşündüm beni. Bir tarafım buna sevinirken bir tarafım da "çocuk işte; şimdi unutmuş görünüyor ama o üzüntü kim bilir Nasıl yer etti içinde" diyor.
İşte de buzzzz gibi bir gündü. Soğukta iki büklüm oturmaktan omuzlarım tutuldu. O berbat trafikte isyan ettim kaderime ama bir taraftan da "senin sınavın da bu olsun; hepsi kızını iyi bir okula gönderebilmek için" diye telkin ettim kendimi.
Bugün de böyle bir gündü işte...
İşte de buzzzz gibi bir gündü. Soğukta iki büklüm oturmaktan omuzlarım tutuldu. O berbat trafikte isyan ettim kaderime ama bir taraftan da "senin sınavın da bu olsun; hepsi kızını iyi bir okula gönderebilmek için" diye telkin ettim kendimi.
Bugün de böyle bir gündü işte...
25 Ocak 2016 Pazartesi
Yollar Yollar
Yarın olmayan iş için 100 km yol tepip ofise gideceğim. Allah bu patronlara akıl fikir versin ne diyeyim. Neyse, şikayet yok; her şey yolunda.
Bugün bakıcı ile ilk günümüzdü. Çok şükür her şey yolundaydı. Kuzum sabah bakıcıyı yanımda görünce biraz mızıklayacak gibi oldu ama kahvaltısını benim hazırladığımı görünce bir de tablette ona bir mesaj bıraktığımı duyunca üzüntüsü geçti. Benden sonra da gayet güzel geçmiş, kahvaltısını yapmış, sütünü içmiş ve servise yetişmiş. Akşam ben aldım okuldan; saat 6'yı geçiyordu ama çok eğlenmişti neyse ki. Kendi sınıfından 3 kişi daha varmış, aralarında küçük yaşların da bulunduğu başka sınıflarla birlikte vakit geçirmişler. Gittiğimde çok keyifliydi. Evde de devam etti keyfi. Yemeğini de çabucak yedi; maşşallah maşşallah (burada tahtalara vurup bir elimizle kulak mememizi çekiştirirken aynı anda dilimizi hafifçe ısırıyoruz). Yemekten sonra sabahtan ip uçlarını tabletteki videoda anlattığım balonlara yüz yapmaca oynadık. Onu da keyifle tamamlayıp neşe ve huzurla uyudu kuzucum. Uyumadan önce "beni servise senin bırakmanı seviyorum" diye azıcık mızırdansa da işlerimin bu ara yoğun olması nedeniyle erken çıkmak zorunda olduğumu; işler azaldığında tabi ki benimle servise gideceğini ve benim de onu servise bırakmaktan çok hoşlandığımı söyledim. Bir de okuldan eve geldiğimizde "ay aman ne çok yoruldum, iştekiler de kaç gündür doğru dürüst iş yapmamışlar, bütün işler bana kalmış, ama ben hepsini başarıyla hallettim; kalanları da en kısa sürede halledicem, patron çok memnun oldu, diğerlerine kızdı, bana aferin dedi" gibi bir konuşmayı son derece eğlenceli bir dille, kıkırdamalar eşliğinde anlatmam da sanırım duruma adapte olmasını kolaylaştırdı.
Şimdi gidip ona yarının sürprizlerini hazıırlayıp duşa girip kitabıma gömülmek istiyorum. Ya bir de bugün kitabımı evde unutmuşum; metro ile yaptığım yaklaşık 1 saatlik yolculuk kitapsız geçti iyi mi? Neyse, en büyük derdimiz bu olsun; yarın da metro yolları beni bekliyor nasıl olsa...
Bugün bakıcı ile ilk günümüzdü. Çok şükür her şey yolundaydı. Kuzum sabah bakıcıyı yanımda görünce biraz mızıklayacak gibi oldu ama kahvaltısını benim hazırladığımı görünce bir de tablette ona bir mesaj bıraktığımı duyunca üzüntüsü geçti. Benden sonra da gayet güzel geçmiş, kahvaltısını yapmış, sütünü içmiş ve servise yetişmiş. Akşam ben aldım okuldan; saat 6'yı geçiyordu ama çok eğlenmişti neyse ki. Kendi sınıfından 3 kişi daha varmış, aralarında küçük yaşların da bulunduğu başka sınıflarla birlikte vakit geçirmişler. Gittiğimde çok keyifliydi. Evde de devam etti keyfi. Yemeğini de çabucak yedi; maşşallah maşşallah (burada tahtalara vurup bir elimizle kulak mememizi çekiştirirken aynı anda dilimizi hafifçe ısırıyoruz). Yemekten sonra sabahtan ip uçlarını tabletteki videoda anlattığım balonlara yüz yapmaca oynadık. Onu da keyifle tamamlayıp neşe ve huzurla uyudu kuzucum. Uyumadan önce "beni servise senin bırakmanı seviyorum" diye azıcık mızırdansa da işlerimin bu ara yoğun olması nedeniyle erken çıkmak zorunda olduğumu; işler azaldığında tabi ki benimle servise gideceğini ve benim de onu servise bırakmaktan çok hoşlandığımı söyledim. Bir de okuldan eve geldiğimizde "ay aman ne çok yoruldum, iştekiler de kaç gündür doğru dürüst iş yapmamışlar, bütün işler bana kalmış, ama ben hepsini başarıyla hallettim; kalanları da en kısa sürede halledicem, patron çok memnun oldu, diğerlerine kızdı, bana aferin dedi" gibi bir konuşmayı son derece eğlenceli bir dille, kıkırdamalar eşliğinde anlatmam da sanırım duruma adapte olmasını kolaylaştırdı.
Şimdi gidip ona yarının sürprizlerini hazıırlayıp duşa girip kitabıma gömülmek istiyorum. Ya bir de bugün kitabımı evde unutmuşum; metro ile yaptığım yaklaşık 1 saatlik yolculuk kitapsız geçti iyi mi? Neyse, en büyük derdimiz bu olsun; yarın da metro yolları beni bekliyor nasıl olsa...
24 Ocak 2016 Pazar
Pazar Keyfi Dediğin
Bugünün keşfi: rude - magic. Dinleyin pişman olmazsınız. Tabi bir de tubidy var; asıl keşif o.
Dün bugüne yazmak için bir şeyler planlamıştım ama hatırlamıyorum şimdi. Neyse, aklıma gelirse yazarım; biz günlük havadislerden bahsedenin şimdi.
Soğuk hava nedeniyle eve tıkılınca salonun ortasına sandalyelerden kamp kurduk; tabi ki kuzunun isteğiyle. Doya doya oynadık, güldük, kıkırdadık, senaryolar yazıp canlandırdık. Resim yaptı, kitap okudum, müzik dinledik, anneanne elinden nefis ev yemekleri, börekler yedik, çay içtik. Kuaföre gittim, hafta içi için kuzuya sürprizler hazırlamak için malzeme aldım. Şimdi aklıma geldi, bir kaç can sıkıcı konuşma / yazışma yapmak zorunda kaldım (kısaca bakıcı olayı ile ilgili diyeyim sırf kendime hatırlatma olsun diye). Her ne kadar o konuşmaları / yazışmaları yaparken çok gergin hissetsem de hem doğruları söyleme cesaretini gösterdiğim için kendinle gurur duyuyorum hem de şu an itibariyle o zor anları değil de diğer tüm keyifli anları hatırladığım için "ben bu bardağın dolu tarafını görme işini öğrenmişim" diyorum kendime. Ve Kocaman bir alkışı hak ediyorum bence.
Bakıcı olayına şimdilik bir çözüm bulduk gibi. Dilerim hayırlı ve kalıcı bir çözüm olur. Yarın işteki ilk faal günüm olacak. Bakalım, hayırlısı. Kuzuyu uyuttuktan sonra benim beyin "Nasıl yapsam da kuzuyu bu sürece kolayca alıştırsam, o sürprizi mi hazırlasam şu yöntemi mi denesem?" Diye devreleri yakmaya başlayınca akışına bırakmaya karar verdim. Eşim hep "su akar yolunu bulur" der. Bugüne kadar neyi en ince ayrıntısına kadar planlasam, hazırlasam hep şaştı o planlar. Bu kez de akışına bırakalım bakalım.
Hadi bol şans hepimize; mutlu, keyifli, hayırlı bir hafta olsun; gönlümüz neşe ile dolsun...
Dün bugüne yazmak için bir şeyler planlamıştım ama hatırlamıyorum şimdi. Neyse, aklıma gelirse yazarım; biz günlük havadislerden bahsedenin şimdi.
Soğuk hava nedeniyle eve tıkılınca salonun ortasına sandalyelerden kamp kurduk; tabi ki kuzunun isteğiyle. Doya doya oynadık, güldük, kıkırdadık, senaryolar yazıp canlandırdık. Resim yaptı, kitap okudum, müzik dinledik, anneanne elinden nefis ev yemekleri, börekler yedik, çay içtik. Kuaföre gittim, hafta içi için kuzuya sürprizler hazırlamak için malzeme aldım. Şimdi aklıma geldi, bir kaç can sıkıcı konuşma / yazışma yapmak zorunda kaldım (kısaca bakıcı olayı ile ilgili diyeyim sırf kendime hatırlatma olsun diye). Her ne kadar o konuşmaları / yazışmaları yaparken çok gergin hissetsem de hem doğruları söyleme cesaretini gösterdiğim için kendinle gurur duyuyorum hem de şu an itibariyle o zor anları değil de diğer tüm keyifli anları hatırladığım için "ben bu bardağın dolu tarafını görme işini öğrenmişim" diyorum kendime. Ve Kocaman bir alkışı hak ediyorum bence.
Bakıcı olayına şimdilik bir çözüm bulduk gibi. Dilerim hayırlı ve kalıcı bir çözüm olur. Yarın işteki ilk faal günüm olacak. Bakalım, hayırlısı. Kuzuyu uyuttuktan sonra benim beyin "Nasıl yapsam da kuzuyu bu sürece kolayca alıştırsam, o sürprizi mi hazırlasam şu yöntemi mi denesem?" Diye devreleri yakmaya başlayınca akışına bırakmaya karar verdim. Eşim hep "su akar yolunu bulur" der. Bugüne kadar neyi en ince ayrıntısına kadar planlasam, hazırlasam hep şaştı o planlar. Bu kez de akışına bırakalım bakalım.
Hadi bol şans hepimize; mutlu, keyifli, hayırlı bir hafta olsun; gönlümüz neşe ile dolsun...
23 Ocak 2016 Cumartesi
Donuyoruz
Öncelikle belirteyim; bu yazı aslında 23.01.16 tarihi için yazılıyor. İlle ilgili bir konuya takılıp kalınca bu saate dolayısıyla 24.01.16ya kaldı.
Brrrr, ne soğuk bir gün ve devamında da ne soğuk bir gece. Rabbim dışarda olanların yar ve yardımcısı olsun.
Biz bugün bu soğukta iki küçük çocukla dışardaydık. Neyse ki ilk Şok'u atlattıktan sonra çocukları arabadan çıkarmadan yaklaşık üç saatte işlerimizi halledip eve döndük. Evdeki anneanne dede sayesinde kuzucuk eğlenirken ben de üç beş satır okudum. O uyduktan sonra da, hafta içi ben işttyken giysi sorunu yaşamasın diye onun yıkanmış çamaşırlarını ütüledim. Afferim bana :) Kuzunun ev içinde giyip çıkardığı bir sepet dolusu çamaşırla birlikte yerleşmeyi bekleyen çamaşır sepeti sayısı 3 oldu böylece. Neyse, yarın bir ara yerleştiririm inşallah. Ütü yaparken buharın eskisi kadar güçlü çıkmadığını fark etmem de temizlenecek bir kireç rezidansı olarak döndü bana. Dünkü temizlik sonrası içini boşaltmak için balkona koyduğum elektrikli süpürge haznesi de kendi kendini temizlemeyi öğrenememiş henüz; mecbur o da yarının "yapılacaklar" listesine eklendi. Kuzucuğuma bugün de banyo yaptıramadım çünkü hala kulak tıkacı almadım, o da kaldı yarına. Eh, haftanın son gününde de yan gelip yatacak değildik herhalde! Şaka canım, bunlar da iş değil tabi de, benim kafamı da meşgul ediyor işte. Böyle en küçük şeyleri bile yazıp planlamak ve sonra da o plana ne kadar uyduğumu sorgulamak gibi öanyak huylarım var ne yazık ki. Bu arada, ütüden sonra oturup bir de haftalık yemek ve oyun listesi yaptım. Unutmazsam onları da yarın (aslında bugün) yazarım artık. Haydi donsuz geceler diye iğrenç bir espriyle kapatıp geceyi yatağa yollanmalı artık :)
Brrrr, ne soğuk bir gün ve devamında da ne soğuk bir gece. Rabbim dışarda olanların yar ve yardımcısı olsun.
Biz bugün bu soğukta iki küçük çocukla dışardaydık. Neyse ki ilk Şok'u atlattıktan sonra çocukları arabadan çıkarmadan yaklaşık üç saatte işlerimizi halledip eve döndük. Evdeki anneanne dede sayesinde kuzucuk eğlenirken ben de üç beş satır okudum. O uyduktan sonra da, hafta içi ben işttyken giysi sorunu yaşamasın diye onun yıkanmış çamaşırlarını ütüledim. Afferim bana :) Kuzunun ev içinde giyip çıkardığı bir sepet dolusu çamaşırla birlikte yerleşmeyi bekleyen çamaşır sepeti sayısı 3 oldu böylece. Neyse, yarın bir ara yerleştiririm inşallah. Ütü yaparken buharın eskisi kadar güçlü çıkmadığını fark etmem de temizlenecek bir kireç rezidansı olarak döndü bana. Dünkü temizlik sonrası içini boşaltmak için balkona koyduğum elektrikli süpürge haznesi de kendi kendini temizlemeyi öğrenememiş henüz; mecbur o da yarının "yapılacaklar" listesine eklendi. Kuzucuğuma bugün de banyo yaptıramadım çünkü hala kulak tıkacı almadım, o da kaldı yarına. Eh, haftanın son gününde de yan gelip yatacak değildik herhalde! Şaka canım, bunlar da iş değil tabi de, benim kafamı da meşgul ediyor işte. Böyle en küçük şeyleri bile yazıp planlamak ve sonra da o plana ne kadar uyduğumu sorgulamak gibi öanyak huylarım var ne yazık ki. Bu arada, ütüden sonra oturup bir de haftalık yemek ve oyun listesi yaptım. Unutmazsam onları da yarın (aslında bugün) yazarım artık. Haydi donsuz geceler diye iğrenç bir espriyle kapatıp geceyi yatağa yollanmalı artık :)
22 Ocak 2016 Cuma
Koş koş koş...
Son iki gündür yazamadım çünkü ilk gün çok hasta ikinci günse çoook yorgun ve çok hastaydım; erken yatıp dinlenmesem bugüne toparlanamazdım.
İşteki ilk günüm biraz hayal kırıklığı, biraz eğlence ve bol boş oturmayla geçti. İşe gitmediğim günler için "gelmenize gerek yok, siz işinize bakın" diyen patronum imzalamam için ücretli izin formlarını önüme koyunca, çalışanların sözde üstü kapalı konuşmaları işlerin çok da öyle patronun anlattığı kadar ideal şekilde yürümediğini sezdirince hayal kırıklığı kaçınılmaz oldu. Henüz ikinci gün izlenimlerini edinemedim çünkü işe gitmedim. Yok yok, işten ayrılmadım, en azından henüz ayrılmadım. İşteki ilk gün öğleden sonra çok istediğim bir şirketten arayarak ertesi gün için iş görüşmesine davet edildim. Ve ben buna rağmen işimden ayrılmadım; evet :) Ama görüşme talebini de kabul ettim. Bu aramanın üzerinden bir kaç saat ya geçti ya geçmedi, kuzumun kulak doktoru ameliyatı ertesi gün sabah yapabileceğimizi söyledi. İl görüşmesini düşünerek randevu verilen saate kadar işimizin bitip bitmeyeceğini sorduğumda rahat rahat yetişeceğimizi söyledi. Bunun üzerine ertesi gün için yine izin aldım patrondan. Neyse ki çok anlayışlı kendisi; pazartesi önüme koyar yine izin kağıtlarını. Neyse önemli olan izin alabilmiş olmam. O gün kar bastırınca ofisten erken çıktık ama eve geldiğinde saat yediye gelmek üzereydi. Zaten gün boyu gözlerim hayatımda hiç ağrımadığı kadar ağrımıştı (sanırım bir kaç gecelik uykusuzluğun da katkısı vardı vücudumdaki sinsi mikropların yanı sıra), ayrıca ofisin de pek sıcak olduğu söylenemezdi doğrusu. Eve geldiğimde her yerim ağrıyordu. Zar zor yemek yiyip duşa girdikten sonra kuzumu uyutup ben de yatağa yollandım. Bu arada da aklımdan sürekli kötü düşünceleri kovmaya çalışıyordum. Ağrılar nedeniyle yarım yamalak bir uyku sonrası sabah erkenden hastaneye gittik. Rabbim herkesin evladına sağlık sıhhat versin. Ne kadar basit bir operasyon olursa olsun insanın içi gidiyor, güzel şeyler düşünmek için kendimi paraladığım ve sürekli dua ettiğim kırk dakikanın sonunda yavrumu hasta bakıcının kucağımda yarı baygın gördüğümüzde dünyalar bizim oldu. Sağlık gerçekten en büyük hazine bu dünyada. Tüm bebeklere, çocuklara sağlıklı, sıhhatli upuzun ömürler nasip etsin Rabbim. Çok şükür sonrasında da her şey yolunda gitti ve öğleden sonra hastaneden çıktık. Bu arada ben kızımı babasına emanet edip (neyse ki tamamen ayılmıştı o sırada; narkozdan ayılırken biraz mızıkladı ama olacak tabi o kadar. Ama bir kere daha fark ettim ki 6 yaşına yaklaşmakta olan bir çocuk için bile şu dünyadaki en sakinleştirici şey anne kucağında duyduğu "şşşşşş" sesi) iş görüşmesine gittim. Görüşme iyi geçti (bence tabi); onlar açısından da olumlu olursa 3 hafta içinde döneceklermiş bana. Sonrasında 2 görüşme daha olacakmış bu durumda. Hayırlısı bakalım. Ben görüşmeden çıktığımda kızım da hastaneden taburcu edilmiş. Evde kavuştuk birbirinize. O ana kadar gayet iyi olan kuzucuk beni görünce biraz mızıklamaya başlamış babasının dediğine göre. E o kadarcık da nazı olsun artık kuzucuğumun annesine. Kardeşimle eşi de gelmişler hastaneye. Onlar da geldiler eve. Ailecek çok güzel bir akşam yemeği yiyip kuzuyla oyun oynadıktan sonra kuzuyu yatırdım. Yalnız bu arada acayip bir karın ağrısı başladı bende. Tuvaletle salon arasında mekik dokudum kuzu uyuduktan sonra. Kardeşimle eşi gittikten sonra da sıcak su torbasını doldurup yatağa girdim. Bir de kuru kahve içirdi annem. Bir kaç kez daha tuvaleti ziyaret ettikten sonra uyumuşum. Sabah saat yedide kuzunun "saat yediii" sesiyle uyandık. Bugün evde dinlenir diye planlıyorduk ama okula gidip kendi yazdığı (aslında çizip boyadığı) öyküyü anlatmak istedi arkadaşlarına. Baktım keyfi yerinde, "hadi git o zaman" dedim ben de. O okuldayken ben de evi derledim, topladım, sildim, süpürdüm. Yalnız çamaşırlar kaldı; kimi askıda, kimi ütü sepetinde kimi de katlanmış, yerleştirilmeyi bekliyor bir başka sepette. Onlar da yarına artık. Bugünlük iyi iş çıkardım / çıkardık bence. Aferin bize :)
Bu arada, buraya kadar okuduysanız zahmet edip; şu görüşmesine gittiğim iş için hayırlısını diler misiniz hakkımda? Çoook teşekkürler :)
İşteki ilk günüm biraz hayal kırıklığı, biraz eğlence ve bol boş oturmayla geçti. İşe gitmediğim günler için "gelmenize gerek yok, siz işinize bakın" diyen patronum imzalamam için ücretli izin formlarını önüme koyunca, çalışanların sözde üstü kapalı konuşmaları işlerin çok da öyle patronun anlattığı kadar ideal şekilde yürümediğini sezdirince hayal kırıklığı kaçınılmaz oldu. Henüz ikinci gün izlenimlerini edinemedim çünkü işe gitmedim. Yok yok, işten ayrılmadım, en azından henüz ayrılmadım. İşteki ilk gün öğleden sonra çok istediğim bir şirketten arayarak ertesi gün için iş görüşmesine davet edildim. Ve ben buna rağmen işimden ayrılmadım; evet :) Ama görüşme talebini de kabul ettim. Bu aramanın üzerinden bir kaç saat ya geçti ya geçmedi, kuzumun kulak doktoru ameliyatı ertesi gün sabah yapabileceğimizi söyledi. İl görüşmesini düşünerek randevu verilen saate kadar işimizin bitip bitmeyeceğini sorduğumda rahat rahat yetişeceğimizi söyledi. Bunun üzerine ertesi gün için yine izin aldım patrondan. Neyse ki çok anlayışlı kendisi; pazartesi önüme koyar yine izin kağıtlarını. Neyse önemli olan izin alabilmiş olmam. O gün kar bastırınca ofisten erken çıktık ama eve geldiğinde saat yediye gelmek üzereydi. Zaten gün boyu gözlerim hayatımda hiç ağrımadığı kadar ağrımıştı (sanırım bir kaç gecelik uykusuzluğun da katkısı vardı vücudumdaki sinsi mikropların yanı sıra), ayrıca ofisin de pek sıcak olduğu söylenemezdi doğrusu. Eve geldiğimde her yerim ağrıyordu. Zar zor yemek yiyip duşa girdikten sonra kuzumu uyutup ben de yatağa yollandım. Bu arada da aklımdan sürekli kötü düşünceleri kovmaya çalışıyordum. Ağrılar nedeniyle yarım yamalak bir uyku sonrası sabah erkenden hastaneye gittik. Rabbim herkesin evladına sağlık sıhhat versin. Ne kadar basit bir operasyon olursa olsun insanın içi gidiyor, güzel şeyler düşünmek için kendimi paraladığım ve sürekli dua ettiğim kırk dakikanın sonunda yavrumu hasta bakıcının kucağımda yarı baygın gördüğümüzde dünyalar bizim oldu. Sağlık gerçekten en büyük hazine bu dünyada. Tüm bebeklere, çocuklara sağlıklı, sıhhatli upuzun ömürler nasip etsin Rabbim. Çok şükür sonrasında da her şey yolunda gitti ve öğleden sonra hastaneden çıktık. Bu arada ben kızımı babasına emanet edip (neyse ki tamamen ayılmıştı o sırada; narkozdan ayılırken biraz mızıkladı ama olacak tabi o kadar. Ama bir kere daha fark ettim ki 6 yaşına yaklaşmakta olan bir çocuk için bile şu dünyadaki en sakinleştirici şey anne kucağında duyduğu "şşşşşş" sesi) iş görüşmesine gittim. Görüşme iyi geçti (bence tabi); onlar açısından da olumlu olursa 3 hafta içinde döneceklermiş bana. Sonrasında 2 görüşme daha olacakmış bu durumda. Hayırlısı bakalım. Ben görüşmeden çıktığımda kızım da hastaneden taburcu edilmiş. Evde kavuştuk birbirinize. O ana kadar gayet iyi olan kuzucuk beni görünce biraz mızıklamaya başlamış babasının dediğine göre. E o kadarcık da nazı olsun artık kuzucuğumun annesine. Kardeşimle eşi de gelmişler hastaneye. Onlar da geldiler eve. Ailecek çok güzel bir akşam yemeği yiyip kuzuyla oyun oynadıktan sonra kuzuyu yatırdım. Yalnız bu arada acayip bir karın ağrısı başladı bende. Tuvaletle salon arasında mekik dokudum kuzu uyuduktan sonra. Kardeşimle eşi gittikten sonra da sıcak su torbasını doldurup yatağa girdim. Bir de kuru kahve içirdi annem. Bir kaç kez daha tuvaleti ziyaret ettikten sonra uyumuşum. Sabah saat yedide kuzunun "saat yediii" sesiyle uyandık. Bugün evde dinlenir diye planlıyorduk ama okula gidip kendi yazdığı (aslında çizip boyadığı) öyküyü anlatmak istedi arkadaşlarına. Baktım keyfi yerinde, "hadi git o zaman" dedim ben de. O okuldayken ben de evi derledim, topladım, sildim, süpürdüm. Yalnız çamaşırlar kaldı; kimi askıda, kimi ütü sepetinde kimi de katlanmış, yerleştirilmeyi bekliyor bir başka sepette. Onlar da yarına artık. Bugünlük iyi iş çıkardım / çıkardık bence. Aferin bize :)
Bu arada, buraya kadar okuduysanız zahmet edip; şu görüşmesine gittiğim iş için hayırlısını diler misiniz hakkımda? Çoook teşekkürler :)
19 Ocak 2016 Salı
Gel - Git'li Haller
Yarın işteki ilk günüm. Kuzum sabah erken çıkacağımı duyunca çok üzüldü. Nasıl teselli edeceğimi bilemedim. Kendimi hazırlayamıyorum ki onu hazırlayabileyim :( Umarım akşama almak için yetişebilirim. Ne yarının akşam yemeği hazır ne sabaha giyeceklerim! Yarın sabah annem bindirecek servise, sonraki günler ne yapacağız o bile belli değil. Neyse, hayırlısı bakalım. Bugüne kadar plan yaparak ayarlamışım pek çok durumda planlar ters tepti, belki bu kez kervan yolda düzülür.
Bugün kuzucuk da üzüldü benim yüzümden. Aslında olayı başlatan ve sürdüren ben değildim, oldukça sabırlı ve sakin davrandım hatta eskiye göre ama keşke o kadar ağlamasına izin vermeyip erkenden sarılıp sakinleştirseydim ve biraz daha kibar ve yumuşak konuşabilseydim. Evet o anlarda benim de sakinleşmeye ihtiyacım vardı ama bir dahaki sefere kızıp mutfağı terk etmek yerine o talep etmeden ben ona sarılmalıyım. Ayrıca "sakinleşmeye ihtiyacım var" diyerek bana sarılmak istemesi de neye ihtiyacı olduğunu ifade edebildiğini gösteriyor. Ya da bunlar benim avuntularım, neyse artık. Sonrasında epey güldük eğlendik, birlikte hamur ve hafıza oynadık, biraz şaklabanlık yaparak güldürdüm onu, böylece biraz önceki gerginliği bir nebze olsun telafi etmeye çalıştım. Sonra da süt-kitap rutini ile yatağa yollandık. Sabah erken kalkmanın ve yatma saatinin yarım saat kadar sarkmasının neticesinde 5 dakika içinde dalıverdi kuzucuğum. Şimdi yarın gittiğimde ve o eve benden önce gelecek olursa diye dönüşünde onu teselli edecek yöntemler bulmam lazım. Hayatımızın değişen yönlerine uyum sağlamamızı kolaylaştıracak bir şeyler??? Var mı fikri olan?
Yarın farklı doğacak güneş. Daha verimli, daha keyifli, daha rahat bir hayat! Hayırlısı hakkımızda!!!
Bugün kuzucuk da üzüldü benim yüzümden. Aslında olayı başlatan ve sürdüren ben değildim, oldukça sabırlı ve sakin davrandım hatta eskiye göre ama keşke o kadar ağlamasına izin vermeyip erkenden sarılıp sakinleştirseydim ve biraz daha kibar ve yumuşak konuşabilseydim. Evet o anlarda benim de sakinleşmeye ihtiyacım vardı ama bir dahaki sefere kızıp mutfağı terk etmek yerine o talep etmeden ben ona sarılmalıyım. Ayrıca "sakinleşmeye ihtiyacım var" diyerek bana sarılmak istemesi de neye ihtiyacı olduğunu ifade edebildiğini gösteriyor. Ya da bunlar benim avuntularım, neyse artık. Sonrasında epey güldük eğlendik, birlikte hamur ve hafıza oynadık, biraz şaklabanlık yaparak güldürdüm onu, böylece biraz önceki gerginliği bir nebze olsun telafi etmeye çalıştım. Sonra da süt-kitap rutini ile yatağa yollandık. Sabah erken kalkmanın ve yatma saatinin yarım saat kadar sarkmasının neticesinde 5 dakika içinde dalıverdi kuzucuğum. Şimdi yarın gittiğimde ve o eve benden önce gelecek olursa diye dönüşünde onu teselli edecek yöntemler bulmam lazım. Hayatımızın değişen yönlerine uyum sağlamamızı kolaylaştıracak bir şeyler??? Var mı fikri olan?
Yarın farklı doğacak güneş. Daha verimli, daha keyifli, daha rahat bir hayat! Hayırlısı hakkımızda!!!
18 Ocak 2016 Pazartesi
Sen Planlar Yaparken
Hayat sen planlar yaparken başına gelenlerdir diye boşuna dememişler. Sabahın köründe gittiğimiz hastaneden yatış yaparken gelen "doktorunuz rahatsızlanmış, ameliyatınız yarına kaldı" haberiyle tırıs tırıs geri döndük. Dönerken de "sözde tanıdık doktor, insan bir mesaj atar, bu kadar yolu bu yağmurda boşuna geldik" diye epey söylenerek kadının günahını da aldık zira kadıncağız gecenin 3ünde mesaj atmış ama bizdeki kısmetsizliğe bak ki biz hastaneden çıktıktan sonra ulaştı mesajlar bana. Rabbim affetsin bizi. Bu akşamki görüşme sonucuna göre de bir kaç gün daha ertelenecek gibi, kadıncağızın gıda zehirlenmesi mi domuz gribi mi olduğu belli değil daha. İşin aksi yönü şu ki iki gün sonra eşim bir haftalığına işyerinde yalnız; zaten şehir dışında çalışıyor yani yarın veya öbür gün olmazsa operasyon sırasında burada olamaz! Ya da en az iki hafta daha ertelememiz gerek, ki o zaman da geçtiğimiz cuma yaptırdığımız tahliller geçerli olacak mı? Zaten şu anda başka bir hastane/doktora yönelmekten bizi alıkoyan en önemli sebep kuzumun o beş tüp kanı verirken yaşadıklarının tekrarlanmasını önlemek. Bir diğer aksilik de benim işimle ilgili. Halihazırda son derece anlayışlı olan müstakbel patronumu arayıp operasyonun ertelendiğini, gerekiyorsa bugün işe gidebileceğimi söylediğimde "yok yok hiç yola çıkmayın, buralar kar altında zaten" cevabını aldım. Eve yakın bölgede veya evde yapabileceğim bir şey olup olmadığını sorduğumda ise "hiç gerek yok, ben sizin programınızı ay sonuna ayarladım; siz lütfen ili dert etmeyin, rahat rahat kızınızla ilgilenin" sözleriyle ağzım açık kaldı! Akşam saatlerinde operasyonun bir kaç günden fazla erteleneceği ortaya çıkınca aldı beni bir düşünce: şimdi ben bu haftayı boş geçip tam bana iş düşen günlerde operasyon olacak olursa tekrar Nasıl izin isterim? Bu haftadan gideyim işe desem daha kızı okula gönderip okuldan alacak birini ayarlayamadım (bugün gitseydim annem ve eşim evdeydi en azından, yarın itibariyle ikisi de yok)!
Neyse, vardır bunda da bir hayır. Benim acilen bir bakıcı bulmam gerekiyor galiba(!)!!!
Neyse, vardır bunda da bir hayır. Benim acilen bir bakıcı bulmam gerekiyor galiba(!)!!!
17 Ocak 2016 Pazar
Bir Kış Gününden
Yarın bizim için büyük gün. Kızım geniz eti ameliyatı olacak. Rabbim sağ salim eve dönmemizi ve hayatımıza devam etmemizi nasip et ya rabbim 🙏🏼🙏🏼🙏🏼
Bugün bayağı kırık uyandım ve gün boyu da halsiz ve yorgundum. Etlerim dökülüyor sanki. Tüm gün şakır şakır yağmur yağınca eve tıkıldık kaldık. Hoş dışarı çıkacak halim de yoktu ya! Evde yattıkça kendimi daha hasta hissettim. Gittiğimiz yatılı misafirlikten döndüğümüzde saat 6yı geçiyordu. Patates kızartması ve köfte isteyen minik kuzu için üstümü değişmeden mutfağa girdim. Tam ocağın altını kapatmıştım ki babam geldi, yarın yanımızda olmak istediği için. Yemeğe takviye yapmak için yeniden ocağı yaktım (misafirlikte geç vakit kektir sarmadır götürdüğümüzden bizim pek yiyesimiz yoktu, minik kuş bizimle pek yemediği için sadece ona akşam yemeği hazırlamıştım). Yemekten sonra üç tur zingo oynadık, süttü, kitaptı derken yatmamız 9'u, minik kuzunun uyuması 10'u buldu. O saatten sonra duşa girdim, yarın hastanede kuzuyu oyalayacak ıvır zıvırı hazırladım, mutfak masasını toplayıp elektrikli süpürgeyi çalıştırdım, eşimin makineye atıp yıkadığı çamaşırı boşaltıp kalorifer peteklerine serdim, kuzu üstünü örtmediğinden bir kat yelek ve çorap giydirip saçımı tarayıp papatya çayım ve kruvasanımla yatağa devrildiğimde (yatakta yedim, evet) saat 11'i geçmişti. Az sonra kuzuyu su içmesi için uyandıracağım zira yarın operasyon sonrasına kadar su içmemesi gerek :( Rabbim tüm anne kuzularına sağlıklı, huzurlu, çoooook uzun ömürler nasip et yarabbim.Amin 🙏🏼🙏🏼🙏🏼
Bugün bayağı kırık uyandım ve gün boyu da halsiz ve yorgundum. Etlerim dökülüyor sanki. Tüm gün şakır şakır yağmur yağınca eve tıkıldık kaldık. Hoş dışarı çıkacak halim de yoktu ya! Evde yattıkça kendimi daha hasta hissettim. Gittiğimiz yatılı misafirlikten döndüğümüzde saat 6yı geçiyordu. Patates kızartması ve köfte isteyen minik kuzu için üstümü değişmeden mutfağa girdim. Tam ocağın altını kapatmıştım ki babam geldi, yarın yanımızda olmak istediği için. Yemeğe takviye yapmak için yeniden ocağı yaktım (misafirlikte geç vakit kektir sarmadır götürdüğümüzden bizim pek yiyesimiz yoktu, minik kuş bizimle pek yemediği için sadece ona akşam yemeği hazırlamıştım). Yemekten sonra üç tur zingo oynadık, süttü, kitaptı derken yatmamız 9'u, minik kuzunun uyuması 10'u buldu. O saatten sonra duşa girdim, yarın hastanede kuzuyu oyalayacak ıvır zıvırı hazırladım, mutfak masasını toplayıp elektrikli süpürgeyi çalıştırdım, eşimin makineye atıp yıkadığı çamaşırı boşaltıp kalorifer peteklerine serdim, kuzu üstünü örtmediğinden bir kat yelek ve çorap giydirip saçımı tarayıp papatya çayım ve kruvasanımla yatağa devrildiğimde (yatakta yedim, evet) saat 11'i geçmişti. Az sonra kuzuyu su içmesi için uyandıracağım zira yarın operasyon sonrasına kadar su içmemesi gerek :( Rabbim tüm anne kuzularına sağlıklı, huzurlu, çoooook uzun ömürler nasip et yarabbim.Amin 🙏🏼🙏🏼🙏🏼
16 Ocak 2016 Cumartesi
Ortaya Karışık
An itibariyle yine misafirlikten ama bu kez tv karşısından bildiriyorum. Bira, fıstık, cips üzerine browni intense'i mideye indirmiş bulunuyorum. Yeni yılın sağlıklı beslenme hedefini yerle bir etsem de günde 15 dakika yazma hedefini sürdürüyorum en azından. Bugün de yavru kuşa bağırmadan günü tamamlamanın huzurunu taaa içimde hissediyorum. Üstelik bir kaç kez kriz çıkabilecek duruma düşmemize rağmen sakin kalmayı, kibar davranmayı başardım. Yemeklerde çok iştahsız olsa da tehdit etmeden öğünleri atlattık. Bir de üstüne yatmadan önce tüm ışıkları kapatıp pembe panter müziği eşliğinde hırsız polis oynadık, oyuna katılan erkek tayfa maça kaçınca oyuncak köpekleri saklayıp el feneriyle arayıp bulduk, müzik açıp çılgınca dans ettik (böylece günde 15 dakika dans hedefini de gerçekleştirmiş oldum!), üstüne yastık savaşı yaptık, üstüne yastık üstünden zıplamasa oynadık. Veee tüm bunların üstüne olaysız bir şekilde süt içip kitap okuma rutinini gerçekleştirip dişlerini fırçalayıp yatağa yattı ya minik kuzu; içimdeki huzuru tarif etmem imkansız! 2016'da sakin ve kibar bir anne olma yolunda bir günü daha geride bırakırken kendimle gurur duyduğumu inkar edecek değilim. Seviyorum kendimi ve sahip olduğum hayatı. Çok şükür, bin şükür 🙏🏼🙏🏼🙏🏼
15 Ocak 2016 Cuma
Tuvaletten Bildiriyorum
En fazla 1 saat sürer dediğimiz hastaneden 3 saatte çıktık bugün. Sonuçta çıktık, bin şükür. Darısı Pazartesi günlü operasyon sonrasına inşallah 🙏🏼🙏🏼🙏🏼. Kuzulum arabaya binip oto koltuğuna oturduğunda "yorulmuşum yaaa, oturunca anladım!" dedi. 5,5 yaş bebesinden beklediğim bir söz değildi pek, o yorgunluğun üstüne iyi güldürdü beni!
An itibariyle misafirlikteyim ve bu satırları tuvalette telefondan yazıyorum; bugün başka yazma şansım olmayacak çünkü. Ayrıca da denemek istedim bakalım telefondan yazıp yayınlamayı başarabilecek miyim diye.
Ha bir de bugün evden çıkarken buraya yatılı misafirliğe geleceğimiz için çantaları hazırlayıp yanımıza alıp çıktım, hastane sonrası doğrudan buraya geçeriz diye. Ama hastanedeyken gerçekleşen bir takım olaylar neticesinde, işle ilgili bir durum için onca yolu geri dönüp evden bazı evrakları alıp tekrar yola çıkmak ile söz konusu işleri pazartesiye, pazartesi de operasyon nedeniyle pek fırsat bulamayacağım düşünülürse salıya hatta Çarşamba'ya ertelemek seçenekleri arasında kaldım. Bilin bakalım ben ne yaptım? Hayır ertelemedim! Sevgili eşimin de "bence eve gidip işlerini hallet" şeklinde destek olan cümlesiyle, o hastane yorgunluğunun üzerine fazladan bir saat yol tepip üstüne minik cadıyla eve çıkıp bir dolu evrağı bazanın içinden, çekmecelerden, ordan burdan çıkarıp bir araya getirip geri arabaya binmekle kalmadım; bir de tüm o evrakları bir kırtasiyede taratıp kendime e-posta olarak gönderdim! Evet, bazılarına göre "aman bu kadar saat anlatılacak şey mi bunlar" kategorisine girse de benim gibi "ultra üşengeç ötesi" bir insan için son derece taktire şayan işler hallettiğim için kendimle gurur duyduğumu belirtmekten hiç gocunmuyorum.
Bir de bugün bunca hengameye rağmen minik kuşa hiç bağırmayıp bir de üstüne tüm süreci güle oynaya yaşanan bir güne çevirdim ya (tabi minik kuşun muhteşem ötesi katkısı sayesinde); az sonra kabarmaktan şişip patlayabilirim.
Ev sahipleri hakkımda yanlış bir izlenime kapılmadan çıksam iyi olacak. Zaten popom da donmak üzere. Bugünlük 15 değil de 12 dakikalık oluversin yazma süremiz, ilk fırsatta telafi ederiz 😉
An itibariyle misafirlikteyim ve bu satırları tuvalette telefondan yazıyorum; bugün başka yazma şansım olmayacak çünkü. Ayrıca da denemek istedim bakalım telefondan yazıp yayınlamayı başarabilecek miyim diye.
Ha bir de bugün evden çıkarken buraya yatılı misafirliğe geleceğimiz için çantaları hazırlayıp yanımıza alıp çıktım, hastane sonrası doğrudan buraya geçeriz diye. Ama hastanedeyken gerçekleşen bir takım olaylar neticesinde, işle ilgili bir durum için onca yolu geri dönüp evden bazı evrakları alıp tekrar yola çıkmak ile söz konusu işleri pazartesiye, pazartesi de operasyon nedeniyle pek fırsat bulamayacağım düşünülürse salıya hatta Çarşamba'ya ertelemek seçenekleri arasında kaldım. Bilin bakalım ben ne yaptım? Hayır ertelemedim! Sevgili eşimin de "bence eve gidip işlerini hallet" şeklinde destek olan cümlesiyle, o hastane yorgunluğunun üzerine fazladan bir saat yol tepip üstüne minik cadıyla eve çıkıp bir dolu evrağı bazanın içinden, çekmecelerden, ordan burdan çıkarıp bir araya getirip geri arabaya binmekle kalmadım; bir de tüm o evrakları bir kırtasiyede taratıp kendime e-posta olarak gönderdim! Evet, bazılarına göre "aman bu kadar saat anlatılacak şey mi bunlar" kategorisine girse de benim gibi "ultra üşengeç ötesi" bir insan için son derece taktire şayan işler hallettiğim için kendimle gurur duyduğumu belirtmekten hiç gocunmuyorum.
Bir de bugün bunca hengameye rağmen minik kuşa hiç bağırmayıp bir de üstüne tüm süreci güle oynaya yaşanan bir güne çevirdim ya (tabi minik kuşun muhteşem ötesi katkısı sayesinde); az sonra kabarmaktan şişip patlayabilirim.
Ev sahipleri hakkımda yanlış bir izlenime kapılmadan çıksam iyi olacak. Zaten popom da donmak üzere. Bugünlük 15 değil de 12 dakikalık oluversin yazma süremiz, ilk fırsatta telafi ederiz 😉
14 Ocak 2016 Perşembe
Bugün de Böyleydi
Kabus gibi başlayan bir gündü. Devlet hastanesi ile özel hastaneleri kıyaslayarak başladığımız maceramız, 5 yaşındaki bir çocuktan 5 tüp kan alınmaya çalışılmasıyla zirveye ulaştı. 2si erkek 3 kişinin zor zapt ettiği yavru, "yalvarırım yeter artık, bırakın artık" diye höykürerek ağladı en az 3 dakika boyunca! En büyük acısı bu olsun dilerim yavrumun, Rabbim tüm yavrulara sağlıklı, sıhhatli, mutlu, huzurlu upuzun ömürler nasip etsin inşallah.
Hastaneden çıktıktan sonra ise güneş doğdu resmen hepimiz için! Üstüne de dün görüştüğüm iş yerinden arayıp sözleşme yapmak istediklerini söyleyince yavruyu okuldaki pijama partisine bırakıp yollara düştüm. Beklenen en düşük maaş karşılığında imzaladım sözleşmeyi, hakkımızda hayırlısı artık. Umduğum gibi bir kaç tık daha yüksek olmayınca moralim bozuldu ama zaten geçen hafta sonunda görüştüğüm diğer şirkette de şimdi imza attığım rakama tamam demiştim. Yani boş yere beklentiye girmek bozdu aslında moralimi. Geçen hafta sonu görüştüğüm şirketle maşşata anlaşmıştık ancak sigortamın daha düşük bir maaştan yatırılması sözkonusu olunca, ben tamamen daha önce hiç böyle bir şey düşünmediğim ve yaşamadığım için düşünüp kendilerine dönmek istediğimi söylemiştim. "Düşünün tabi, bu arada bize de düşünme hakkı doğuyor tabi" diye kinayeli ve tehditvari bir cevap alsam da gerçekten durumu değerlendirmek amacıyla "Ben ilk fırsatta dönerim size" diyerek ayrıldım oradan. Eşimle konuştuktan sonra, hemen ertesi gün, Pazar olmasına rağmen, "işi kabul ediyorum" demek için aradım ve yüz yüze görüşmede konuşma fırsatı bulamadığımız işe başlama tarihi olarak da kızımın operasyonu sonrası uygun mu (15 gün sonrası yaklaşık) diye sordum. Aslında hemen ertesi gün işe başlamamı arzu ettiklerini, operasyon sonrasına kadar ara sırada olsa gelip gelemeyeceğimi sordular, ben de elimden geleni yapacağımı ancak bu hafta doktor kontrolleri olduğundan kesin bir söz veremeyeceğimi belirttim. "Biz patronla görüşelim yarın, sorun olacağını sanmıyorum" yanıtını alınca "O zaman yarın sizden olumlu / olumsuz bir yanıt bekliyorum" diyerek konuyu kapattım. Ve tabi ki ertesi gün arama lütfunda bulunmadılar. Ve ertesi gün de. Taa ki bugüne kadar. Akşam yemeği saatinde bilmediğim bir numaradan arayıp "Yarın sabah ofise gelebilir misiniz?" diye sorduklarında "Maalesef gelemem" diye yanıt verebilmek beni inanılmaz mutlu etti. Hoş, hazırlanmış / kurgulanmış bir cevap değildi; tamamen gerçeği yansıtıyordu zira bir kaç saat önce diğer firma ile sözleşme imzalamıştım! "Başka bir yerle mi anlaştınız?" dediklerinde de çekinmeden "Evet" dedim. Karşılıklı "hayırlı olsun" dileklerinden sonra kapattık. İşte böyle küçük beyler; sıfır kültür ve bilgiye rağmen bir miktar parayı bir araya getirip patronluk taslamak kolay; önemli olan insan olup olumlu/olumsuz yanıt bekleyen kişiye "Biz biraz daha düşünmek istiyoruz" deme cesaretini gösterebilmek. Ne siz bulunmaz hint kumaşısınız ne de ben. Önce insan olun, gerisi gelir zaten...
Hastaneden çıktıktan sonra ise güneş doğdu resmen hepimiz için! Üstüne de dün görüştüğüm iş yerinden arayıp sözleşme yapmak istediklerini söyleyince yavruyu okuldaki pijama partisine bırakıp yollara düştüm. Beklenen en düşük maaş karşılığında imzaladım sözleşmeyi, hakkımızda hayırlısı artık. Umduğum gibi bir kaç tık daha yüksek olmayınca moralim bozuldu ama zaten geçen hafta sonunda görüştüğüm diğer şirkette de şimdi imza attığım rakama tamam demiştim. Yani boş yere beklentiye girmek bozdu aslında moralimi. Geçen hafta sonu görüştüğüm şirketle maşşata anlaşmıştık ancak sigortamın daha düşük bir maaştan yatırılması sözkonusu olunca, ben tamamen daha önce hiç böyle bir şey düşünmediğim ve yaşamadığım için düşünüp kendilerine dönmek istediğimi söylemiştim. "Düşünün tabi, bu arada bize de düşünme hakkı doğuyor tabi" diye kinayeli ve tehditvari bir cevap alsam da gerçekten durumu değerlendirmek amacıyla "Ben ilk fırsatta dönerim size" diyerek ayrıldım oradan. Eşimle konuştuktan sonra, hemen ertesi gün, Pazar olmasına rağmen, "işi kabul ediyorum" demek için aradım ve yüz yüze görüşmede konuşma fırsatı bulamadığımız işe başlama tarihi olarak da kızımın operasyonu sonrası uygun mu (15 gün sonrası yaklaşık) diye sordum. Aslında hemen ertesi gün işe başlamamı arzu ettiklerini, operasyon sonrasına kadar ara sırada olsa gelip gelemeyeceğimi sordular, ben de elimden geleni yapacağımı ancak bu hafta doktor kontrolleri olduğundan kesin bir söz veremeyeceğimi belirttim. "Biz patronla görüşelim yarın, sorun olacağını sanmıyorum" yanıtını alınca "O zaman yarın sizden olumlu / olumsuz bir yanıt bekliyorum" diyerek konuyu kapattım. Ve tabi ki ertesi gün arama lütfunda bulunmadılar. Ve ertesi gün de. Taa ki bugüne kadar. Akşam yemeği saatinde bilmediğim bir numaradan arayıp "Yarın sabah ofise gelebilir misiniz?" diye sorduklarında "Maalesef gelemem" diye yanıt verebilmek beni inanılmaz mutlu etti. Hoş, hazırlanmış / kurgulanmış bir cevap değildi; tamamen gerçeği yansıtıyordu zira bir kaç saat önce diğer firma ile sözleşme imzalamıştım! "Başka bir yerle mi anlaştınız?" dediklerinde de çekinmeden "Evet" dedim. Karşılıklı "hayırlı olsun" dileklerinden sonra kapattık. İşte böyle küçük beyler; sıfır kültür ve bilgiye rağmen bir miktar parayı bir araya getirip patronluk taslamak kolay; önemli olan insan olup olumlu/olumsuz yanıt bekleyen kişiye "Biz biraz daha düşünmek istiyoruz" deme cesaretini gösterebilmek. Ne siz bulunmaz hint kumaşısınız ne de ben. Önce insan olun, gerisi gelir zaten...
13 Ocak 2016 Çarşamba
İkinci Halka
Eveeet (böyle başlayınca Güldür Güldür'de Doğa RUTKAY'ın canlandırdığı bir karakter geldi aklıma :); ballı ıhlamurum, müziğim ve emektar bilgisayarımla zincirin ikinci halkasını tamamlamak üzere hazırız. Henüz kaldırmadığımız yılbaşı ağacımızın ışıkları da ayrı bir keyif katıyor şu ana. Acayip boğazım ağrıyor, yutkunamıyorum ve ince bir baş ağrısı da hafiften bademcik iltihaplanmasının sinyallerini veriyor. Oysa dışarıda resmen bahar havası vardı bugün. Zaten bu şehre taşındığımdan beri bu kaçıncı hastalık bilmiyorum. Bir türlü adapte olamadı bünyem memleketimin miss gibi havasına.
Bugün olumlu sonuçlanmasını umduğum bir iş görüşmesine gittim. Tahminimin aksine tüm egolarından arınmış görünen bir işverenle görüştüm. Öyle ki "Mesai saatlerimiz böyle ama siz uzaktan geleceğiniz için biraz esnetebiliriz. Acil bir durumunuz çıktığında haber verirsiniz, sizin programınızı başka bir arkadaş üstlenir, izin ihtiyacınız olduğunda rahat olun" , vb. dedi ve benim ağzım açık kaldı! Ücret konusunda da hiç "ne kadar ücret beklentiniz var?" vb. kasmadan "biz şu fakülte mezunlarına bu kadar, şu kadar yıllık tecrübelilere bu kadar, yeni mezunlara şu kadar ücret veriyoruz, sizin için uygun mu?" dedi! Kulaklarıma inanamadım resmen. Bir de verdikleri ücret biraz daha yüksek olsaydı "kesin rüya görüyorum" diyecektim ama ne yazık ki öyle "çok iyi" sınıfında değil ücretleri. Yine de piyasa ortalamasında. Zaten bu kadar anlayışlı bir patronla verdiklerinin yarısına bile razıyım ben. Umarın gerçekler de söylenenler gibi olur ve onlar da beni işe kabul eder de bir buçuk yıllık ev hanımlığı sonrası kariyerime yeniden başlarım. Her ne kadar teklif edilen pozisyon hayellerimin pozisyonu olmasa da ve nereden baksan beni en az 5 yıl geriye götürse de kızımın bir kaç ay sonra başlayacak ve en az 4 yıl sürecek özel okul giderlerini karşılayabilmek için ve çalışma hayatına bir şekilde bir yerden başlayabilmek adına bu işi gerçekten çok istiyorum. Hayırlısı...
12 Ocak 2016 Salı
Zincirin İlk Halkası
Yıllardır pek çok yazma girişimim oldu, gerek elektronik gerek kağıt ortamında. Hiç biri hedeflediğim gibi gitmedi. Defalarca başladım ve vazgeçtim. Pek hoşlanmam aslında işleri yarım bırakmaktan. Kendimce sebeplerim vardı tabi her zaman, kah yeterli zamanım olmadığını düşündüm, kah benim o anda anlatmak istediklerimin ülkemizin / dünyanın gayet ciddi dertleri sırasında anlatılmaya değer olmadığını, kah kendimi yeterince doğru ifade edemeyeceğimi. Bir de tabi yazan kimliğimi, yazdıklarımı tanıdıklarımın okumasından çekindiğim için hep gizli saklı yazmaya çalıştım. Hayır, yazdıklarım onlar hakkında olumsuz düşüncelerimi içereceğinden değil -en azından her zaman-; cesaret edemedim, beğenilmeme korkuma yenik düştüm hep. Bu korkunun köklerine inip psikolojik analizlere girmeyi çok isterdim ama şimdi bunun ne yeri ne zamanı; belki daha sonra :) . Şimdi de gizli yazıyorum gerçi. Böyle daha rahat hissediyorum kendimi. 2015'te olduğu gibi 2016 hedeflerimden biri yine yazmaktı ama bugüne kadar erteleyip duruyordum. Peki bu sefer ne farklı olacak da yazacaksın sürekli yazacaksın diye sorarsanız bu yıl kendime "her gün 15 dakika yazma" hedefi koydum. İki gün önce sosyal medyada Barış ÖZCAN'ın bir videosunu gördüm; (link eklemeyi başarabilir miyim bilmiyorum ama youtube'da "Barış ÖZCAN" olarak aratırsanız mutlaka bulursunuz; zaman yönetimi ile ilgili pratik önerileri var kendisinin ) ve bir de böyle deneyelim bakalım dedim.
"Sen kimsin peki?" diye soracak olursanız "barışı destekleyen, özgürlüklere inanan, ön yargılarından kurtulmaya çalışan (ve aslında yaşadığı toplumla kıyasladığında pek çoğuna göre son derece ön yargısız olduğunu kabul eden) biriyim" diyerek 15 dakikamı tüketmiş olduğumdan şimdilik sizi blogdaki tanıtıcı bölüme yönlendirebilirim ancak. Ama ilerleyen günlerde kendimle ilgili daha ayrıntılı bilgi verebileceğimi umuyorum.
Görüşmek üzere...
"Sen kimsin peki?" diye soracak olursanız "barışı destekleyen, özgürlüklere inanan, ön yargılarından kurtulmaya çalışan (ve aslında yaşadığı toplumla kıyasladığında pek çoğuna göre son derece ön yargısız olduğunu kabul eden) biriyim" diyerek 15 dakikamı tüketmiş olduğumdan şimdilik sizi blogdaki tanıtıcı bölüme yönlendirebilirim ancak. Ama ilerleyen günlerde kendimle ilgili daha ayrıntılı bilgi verebileceğimi umuyorum.
Görüşmek üzere...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)