15 Temmuz 2016 Cuma

Yorgun

Aslında bambaşka şeylerden bahsedecektim ama bu yazıyı yazmak için e-postama girince çok istediğim bir işten olumsuz bir gördüm yine. Çok umudum kalmamıştı zaten, aylar geçti görüşmenin üzerinden ama can çıkmadıkça ümit kesilmez hesabı olumsuz yanıt gelmedikçe bir olasılık devam ediyordu sonuçta. İşte bunları söylesem de kendime, moralimin bozulmasını önleyemedim. Neyse, bu da geçecek; vardır bunda da bir hayır elbette.
Tırnaklarımın hali rezalet son iki haftadır. günlerce aklımda bir şekil vermekle gezip sonunda geçen pazar evden çıkarken iki dakika törpüleyivermiştim. Ojesini de akşama evde sürerim dedim ama süremedim tabi. Ve her gün bir tırnağım etinin dibine dibine kırılmak için sıraya girince ne oje sürülecek ne yüzüne bakılacak hale geldiler.
Dün akşam iş dönüşü Matmazeli jimnastik kursundan almaya gittim. Eve girdiğimizde saat 7'yi geçmişti. Ve bir kaşık bile yemek yoktu evde! Hazırda bir şeylerde yoktu aksi gibi. Ya dışarıdan yiyecek ya da evde hazırlayacaktık. Üstelik tezgah ve lavabo bulaşık, bulaşık makinesi bir akşam önce yıkanan temizlerle doluydu. Ve annem gelmiş, tv'yi açmış kiraz yiyordu. Üstelik apartman kapısını bize kendisi açmasına ve Matmazel'in tv izlemesini istemediğimi bilmesine rağmen tv'yi kapatma gereği bile duymamıştı. Tamam, belki sadece 15 dakika önce geldin, belki bulaşık makinesindekileri tabak çanağın yerini değiştireceğimi söylediğim için yerleştirmedin diyelim ;ne yiyeceğiz diye beni aramak da mı gelmedi aklına? En azından dışarıdan bir şeyler alırdım gelirken. Biliyorum, beklentiye girmekle hata benim ama o zaman başka zaman pek çok şeyi kendiliğinden yapmayacaksın! Benim evim senin evin kuralı olacaksa ben de ona göre planımı programımı yaparım. Yapılmamış olması değil düşünülmemiş olması geriyor beni. O yorgunlukla hiç oturmadan patates soydum kavurdum. Bir de baktım ki dolaptaki yoğurt da ekşimiş. E zaten tek çeşit yemek, salata yok, çorba yok; yoğurtsuz olur mu? Evin düzeni olmayınca, bir gün orda üç gün burda kalınca böyle oluyor işte. Aslında eve gelmeden aklımdaydı alışveriş yapmak ama Matmazelle markete girip gerilmek istemediğimden ertesi güne ertelemiştim. Evin yakınındaki markette de doğru dürüst yoğurt olmuyor, Abidik gubidik markalar. Mecbur biraz daha ilerdekine doğru yola düştüm. Arabayla siteden çıkıp park edip geri gelip park edene kadar yürüyeyim bari diye yürüyerek gittim geldim. Masayı hazırladım. Oturduk, yedik yemeğimizi. Matmazel ayranı erken bitti ve başka ayran yok diye mızıkladı biraz, Ben ona cırladım biraz. Neyse ki öyleydi böyleydi derken araya bir kaç şaka, bir yarış sıkıştırıp yemeği neşeyle bitirdik. Matmazel yemeğe devam ederken masanın altına dökülenleri süpüreyim bari deyip elektrikli süpürgeyi çalıştırdım. Hazır süpürgeyi çalıştırmışken salon hariç tüm evi üstün körü de olsa süpürdüm. Böylece haftada 2 gece kaldığımız evin haftalık süpürgesi için 50 TL kar ettim :) Sonra da banyo faslına geçtik. Biraz da orda bağırıştık ama yine çok şükür ki kalbimizi kırmadan, kriz yaratmadan onu da bitirdik. E hadi yatağa  derken ben saklambaç oynamak istedi Matmazel. O zaman siz oynayın ben de duşa gireyim o arada dedim. Duştan çıktım, Matmazelin sütünü hazırladım; babası aradı! Yarım saate yakın da babası ile güldü konuştu. Saat zaten 21.15 oldu. Sütünü içip kitabını da okuyunca ben de yattım yanına. Gözümü açtığımda saat 23'lü bir şeyleri gösteriyordu. Doğru yatak odasına yollanıp, telefonun şarj kablosunu bile aramadan vurdum kafayı yattım. Sabah 05.30'da kalktığımda ne kitap okumadığım ne üstümü değişmediğim için pişmandım. Eğer o 23'lü saatlerde azıcık uykumu açacak bir şey yapmaya kalksaydım (iyi ki dişimi falan fırçalamıştım Matmazel'i uyutmadan önce) sabah yataktan kazınırdım eminim. 
Velhasıl kelam, yoruluyorum. Hayat koşturmaca ile dolu. Şimdi bu akşam yine yazlığa gideceğiz. Pazartesi işe oradan geleceğim büyük ihtimal. Dün Matmazel'i jimnastiğe babam götürdü, ta yazlıktan geliyor onu getirebilmek için. Ben almaya gidince de bize uğramadan geri döndü kaçar gibi. Gel dedim, gelmedi. Ona bir canım sıkıldı zaten. Bir de eve gidip annemle bunları  yaşayınca belki de bir hayır vardır Ankara işinde dedim kendi kendime. Annemle babamın hakkını yiyemem; fedakarlıkları, sevgileri, yardımları sonsuz ve içten biliyorum ve şükran ve minnet doluyum bunun için. Ellerinden gelenden fazlasını yapıyorlar. Nankörlük değil niyetim; sadece her iki tara da ne kadar iyi niyetli olursa olsun bazen işler hayal edildiği gibi olmuyor. 37 yaşında çocuklu bir ailenin kendi düzeninin olması gerekiyor. Yardım, belli bir süre yapıldığında yardım oluyor; sonrası yardım eden de yardım edilen de, her iki taraf için boyut değiştiriyor. Kim bilir ben ne kadar kırıp üzüyorum onları. Kim bilir onların benden beklentileri neler? O yüzden, diyorum ki Allah hepimize sağlıklı sıhhatli mutlu huzurlu çok uzun ömürler versin; arada mesafeler olsun ya da olmasın; önemli olan gönüllerimiz bir olsun...Ha, yine de diyor muyum iyi ki gidiyoruz? Hayır. Hayırlısı diyorum en içimden. Ve dilemeye devam ediyorum bir gün eşimle, kızımla ve ailemin geri kalanıyla İzmir'de huzurla, sağlıkla, mutlulukla hep birlikte yaşamayı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder