14 Temmuz 2016 Perşembe

Ruh halim

Müzik benim katalizörüm olmuş resmen. Özellikle çalışırken müziğin kesildiği anlarda performansım düşüyor, hatta durma noktasına geliyor. Canım hiç bir şey yapmak istemediği gibi yapmak için kendimi zorladığımda dahi aklımı toparlayamıyorum. Ofiste bir kaç kişi birlikte olduğumuz için çekiniyorum da sürekli müzik açmaya; her ne kadar rahatsız olmadıklarını söyleseler de benim piyanodan metale, son derece geniş bir yelpazade yer alan müzik zevkimi paylaşmak zorunda değiller sonuçta. Ben de çareyi kızımın kulaklığını işe getirmekte buldum ama o da bir garip oluyor (evde hiç kullanılmamış apple kulaklık varken kutusunu açmaya kıyamayıp kızımın 5 TL'lik kulaklığına el koymam da ayrı bir psikolojik vaka ya, neyse, konumuz o değil. Sahi, konumuz ne ki?) Sanırım bir bluetooth kulaklık edineceğim bu vesile ile. Hoş, işten ayrılmama sayılı günler varken ne kadar gerekli olur bilmiyorum ama, sürekli kullanılabilecek bir şey diye düşünüyorum. Bir de su geçirmez olanını bulursam değmeyin keyfime.
İş yerinde terhisine sayılı gün kalmış asker modundayım. Bir taraftan ne olursa olsun elimden gelenin en iyisini yapmalıyım diyorum, diğer taraftan nasıl olsa benden sonra herkes bildiğini okuyacak diyorum. Kendi kendimi didiklemekten kafayı sıyırma noktasına gelince çıkıp fabrikayı bir dolaşıyorum. Avuç içi kadar yer, 15 dakika anca sürüyor. Çimento öyle miydi ya? Aylarca uğrayamadığımız üniteler olurdu. Neyse, geçmişe mazi derler ve ben oldukça iyi bir şekilde öğrendim ki geçmişi düşünüp durmanın kimseye faydası yok. İşte böyle anlarda müzik bir kurtarıcı oluyor benim için.
Bak aklıma ne geldi: Geçen gece Matmazel "anne yarın işe gitmesen olur mu?" dedi uyumdan önce. "Olmaz annecim, gitmem lazım. Vbelki başka bir gün. Ne yapacağız ben işe gitmeyince?" dedim acaba gitmek, görmek istediği bir yer mi var diye; "bilmem, evde takılırız birlikte olmaz mı?" dedi. Takılırız ne yaa :) Bir de yine geçen gün oynarken bir kaç kez "cicim" diye hitap edince o da bana "cicim" diye bir güzel hitap etti ki :) Bugünlede, hem ben hem de babası evde olmayınca azıcık geçmişe döndü kuzum; çişimi annem yaptırsınlar mı, denize annem girmezse girmemler mi, gece yanına çağırıp saçımı okşamalar mı? İçim eziliyor; bana, bize o kadar ihtayacı var ki. Bazen diyorum acaba benim davranışalrım yüzünden mi, yoksa biz ne yaparsak yapalım böyle olacaktı zaten mi? Psikoloğa falan mı gitsek? Sonra da diyorum ki, niyesi o kadar önemli mi? Neden olursa olsun, ihtiyacı olan şey daha fazla sevgi, daha fazla şevkat. Benim / bizim yapmamız gereken elimizden geldiğince sevgimizi / şevkatimizi ona göstermeye çalışmak. Ha, biz ne kadar versek de o istemeye devam edecek belki, belki... Aman, neyse ne işte. Çoğu akşam yatmadan önce güldürmek için özel çaba sarf ediyorum özen gösteriyorum. Neyse ki ıvır zıvır her şeye gülüyor, kahkahalar atması için bir tekerlemeyi yanlış söyleyip kendi kendinizle azıcık dalga geçmeniz yetiyor ya da bir kelimeyi bile bile yanlış söylemeniz. Şükür, çok şükür, bin şükür...
Bu arada bugün yine inanılmaz sıcak. Pişeceğiz bu gidişle. Neyse ki Ankara serindir di mi? Ha ha ha; bu espiri bile yetti ortamı soğutmaya ne dersiniz?
Ben döneyim müziğime. Bak bunu dinliyorum bugünlerde: I got a girl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder